26 Şevval 1330 ( 8 Ekim 1912) Balkan Savaşı Başlangıcı
İstanbul- Ömer Efendi Evi
Ömer Efendi ve tüm ailesi, küçük evin, en geniş odasında, yer minderlerine oturmuşlar yeni patlak veren savaşı konuşuyorlardı.
Damadı Ahmed savaş yaralılarını tedavi için orduda göreve çağırılmıştı. En kısa sürede balkanlara gitmek üzere evden ayrılmalıydı.
2.Abdülhamid'in tahttan indirilmesinden sonra hiç bir isyan bastırılamamış, hasta adam ölüme mahkum edilmişti. Ömer Efendi de balkanlara görevli olarak gitmek istemiş ancak Fatıma'nın itirazlarına dayanamayarak İstanbul'da kalmaya karar vermişti. Kısa süre önce annesini kaybeden Fatıma, babasının yanından ayrılmasını istemiyordu.
Osman, babasının orduya çağırıldığı haberi gelince, Ahmed ile beraber Edirne'den İstanbul'a gelmişlerdi.Hem babasını yolcu etmek , hem de uzun zamandır görmediği annesine destek olmak istiyordu.
Osman'ın büyümesine rağmen evin hanımı olan Fatıma hala onunla aynı odada, üst başına dikkat ederek, oturup, yemek yiyordu. Zeyneb ise onbir yaşını doldurmak üzereydi ve Osman eve kaç yıl aradan sonra ilk kez geldiğinden, büyükler de bir şey söylemeyince, beraber oturmakta sakınca görmemişti.
Onca konuşmanın ardından, sessizliğe gömülen odada, Ömer Efendi son sözü söylemek için tekrar söze başladı.
'' Evlatlarım, ALLAH azze ve cellenin takdirinin önüne geçilmez. Bizler bu toprakların evlatlarıyız. Bizim tek gayemiz Rabbimizin rızasıdır. Bunca yıl ancak hizmet için çalıştık, bundan sonra da başka amacımız yoktur. Gerektiğinde bu topraklar için malımızı ve canımızı veririz. Bunu bize emreden de şüphesiz ki dinimiz islamdır. Bu savaş ne kadar sürer, sonucu neyi doğurur bilinmez, lakin çok dua etmeli ve Rabbimizden af dilemeliyiz. Topraklarımıza susamış aç kurtlar, artık saklanma gereği duymadan ortalıkta cirit atar oldular. Tüm bu yaşananlara rağmen, bizler sabır ve namazla Rabbimizden yardım talep edip, gücümüzün son raddesine kadar gayret göstereceğiz. Bugün görünürde damadım savaşa gidiyor olabilir fakat asıl savaş buradadır. Devletimizi içten çökertmeye çalışan, ajanlara, ittihat ve terakkiye ve jön türklere karşı olan savaşımızdır. Gözünüzü dört açın, düşmanımız etrafımızı, sinsice sarmış bulunmaktadır. ALLAH subhanehü ve teala cümlemizin yardımcısı olsun.'' Ömer Efendi son sözlerini de söyledikten sonra herkes işlerinin başına döndü. Fakat hepsinin aklında da 'ya Rabbii neler oluyor, nereye bu gidiş, sen bize yardım et, bizi bırakma'' cümleleri yankılanmaktaydı.
Ahmed bir kaç gün sonra evden ayrılıp, cepheye gitmek üzere yola çıkınca, Osman bir süre daha ailesinin yanında kalmaya karar verdi. Her gün hastahaneden gelen, dedesi ve annesinin yorgun hallerini gördükçe tüm kalbi hüzünle dolsa da, Zeyneb'i her gördüğünde tüm hüznünün yatıştığını hissetmekteydi. Duygularının sebebini kendisi de çözemediğinden, aldırış etmemeye çalışıyordu.
Zeyneb de Osman'a karşı kayıtsız değildir. Ona ilgi duymasının nedeni, ilim sahibi veya çok güzel bir genç olduğundan değildi. Zeyneb, Osman'daki merhamet ve alçakgönüllülüğe hayran kalmıştı. Annesi Fatıma hanımla arkadaş gibi anlaşan Zeyneb, hissettiği duyguları annesiyle paylaşmak için biraz daha zaman bekliyordu.
Fatıma tek çocuğu ve yıllar sonra doğması nedeniyle Zeyneb'i diğer ailelerin yetiştirdiğinden daha farklı olarak büyütmüş, ona yakın bir dostuymuş gibi davranmıştır. Bundan dolayı Zeyneb, her sırrını annesiyle paylaşabilir olmuştur.
Babası Ahmed'in, Balkanlara gidişatından bir süre sonra, ailesinin toparlandığını fark eden Osman, Edirne'ye geri dönmüştür. Onun dönmesiyle Zeyneb çok üzülse de, kimseye belli etmemeye çalışmaktadır. Yakın gelecekten habersiz, bazı şeyler için hala erken olduğunu düşünüyordu. Osman'ın medresesini bitirdikten sonra annesine bu konuyu açmak isteyip, duygularının bir süreliğine üstünü örtmüştü.
Aynı zaman zarflarında Osman Bey Konağında da pek çok hadise yaşanmaktaydı. Ramazan bayramından çok kısa süre sonra Selim ve Safiye evlenmişlerdi. Düğünün bir kaç gün sonrası patlak veren Balkan harbiyle beraber Emrullah da orduya yaralıları tedavi için çağırılmıştı. Çıkan savaş yüzünden herkes çok tedirgindi. Devlet-i a'li osmaniyyenin durumu hiç iç açıcı değildi. Meclisi ele geçiren sözde yenilikçi, avrupa aşıkları göz göre göre, her karışı kanla sulanmış toprakları, leş kargalarına peşkeş çekiyorlardı.
Siyonist köpekler, 2.Abdülhamid'in indirilmesinden sonra, onun padişahlığı zamanında elde edemedikleri Filistin topraklarını, üç kuruşa yeni meclis olan İttihat ve Terakkiden satın almaya başlamışlardı.
Balkan harbi başlayalı aylar olmuştu. Halk günden güne fakirleşiyor, zaten yorgun olan ordu bu savaşla daha da yorgun düşerek, eğitimli askerlerini günden güne kaybediyordu. Öyle ki artık İstanbul ve diğer illerden, Balkanlara gidecek gönüllü askerler toplanmaya başlamıştı.
Selim, yaşananları ve halkın halini gördükçe, artık gülemez hale gelmişti. İçten pazarlıklı, dinsiz ittihat ve terakki cemiyeti, savaşa bil fiil iştirak etmiyor, güzelim vatan evlatlarınıysa acımadan düşmana kıydırıyordu.
Gönüllü askerlerin dahi harbe katıldığını gören Selim, dayanamaz, vatan toprağına can feda diyerek balkanlara gitmeye karar verir. Safiye'nin bebek bekliyor olması bile, onun savaşa katılmasına engel olamamıştır.
Safiye'yi, İzmir'e İbrahim Paşa Yalısına gönderir ve annesine, Safiye ve doğacak bebeğe iyi bakmalarını tembih eder. Ailesi ne kadar istemese de, ortada bir savaş vardır ve o bu topraklara hizmet etmek için yıllarca harbiyede eğitim görmüştür. Şimdi ise sıra ALLAH için, vatana hizmettedir.
Safiye ise, bir kaç aylık efendisine kızmanın aksine, ona destek olarak, onu bu ulvi görev için teşvik etmiştir. Sergilediği bu davranışla, bu yolda, bu cennet vatan için gerekirse yardan dahi vazgeçilebileceğini göstermiştir, cümle aleme.
Talha ve Mahmud, Selim'in göstermiş olduğu cesaret karşısında ona hayran kalmışlardı. ALLAH azze ve celleye tam bir bağlılıkla, hanımı ve evladını ona emanet ederek, yalnız ona dayanıp, güvenerek, gitmek zorunda olmadığı halde harbe iştirakle, birçok kimsenin yapamayacağını yapmıştır.
Talha da, ne kadar istesede hem medresesi bitmediğinden hem de Meryem'in hamileliğinin son dönemleri olmasından dolayı, gönüllü asker alımlarına başvuru yapmamıştır.
Mahmud'a ise, medrese hocası derslerini bırakmasına izin vermeyerek, karşı çıkmıştır. Yakın bir gelecekte kendisine çok daha fazla ihtiyaç duyulacağını söylerek, Mahmud'u ikna etmeyi başarmıştır. Nitekim hoca haklı çıkacak, Mahmud en ihtiyaç duyulan yerlerde olacaktır...
.jpg)
