7 Eylül 2014 Pazar

4.bölüm hafızın derdi büyük olur!

Yaylaya çıkalı bir hafta olmuştu. Her vakit gelen giden eksik olmuyordu yayla evinde. Akrabalar,komşular hepsi çok özlemişlerdi Dr. Efendi ve ailesini. Hareketli bir gün daha yerini ışıl ışıl geceye bırakmıştı. Fatıma camdan yıldızları izliyor bir yandan da Osman'ın nasıl bir eğitim sürecinden geçirmeleri gerektiğini düşünüyordu. Osman'ın eğitimini babası Ömer efendiyle görüşmüşler o da kararlarını isabetli bulmuştu. Temel eğitimini burada alması en uygun olanıydı. Yaylanın temiz bir havası vardı. Yiyecek içecekler de her vakit tazeydi. Hafız Ali efendi de zamanın tanınan müderrislerindendi. Rahatsızlığı nedeniyle müderrisliği bırakmak durumunda kalmış, buradaki halka eğitim veriyordu. Şimdilik Osman için en iyisi buydu.
Hışırdayan ağaçların ve orman canlılarının sesine dalıp gitmişken yanına beyi Ahmed geldi. Serin gecede hanımı üşütmesin diye ince yünlü bir şal getirmişti. Bir müddet gecenin gizlerini seyrettiler sessizce. Havanın daha da soğumasıyla pencereyi örtüp, odalarına çekildiler.

Osman hafız Ali hocanın yanın da talebeliğe başlayalı bir hafta oluyordu. Kendi akranı beş altı çocukla beraber Kur'an-ı Kerime geçmiş, hatime başlamıştı. Yaşına rağmen pek çalışkan, azimli bir çocuktu. Tek problemi derin uyuyor olmasıydı. Uyudumu yanı başında gürültü patırtı olsa dahi uyanmıyordu. Fakat çok uyumaz vakitlice yatar vakitlice kalkardı. Günler geçtikçe ilim öğrenmeye olan azmi ve hırsıda artıyordu Osman'ın. Ilık bir günün sabahı, kuş ve ağaç hışırtıları eşliğinde her zaman ki gibi erkenden evden çıktı Osman. Medresesi yokuşun başındaydı. Elinde mushafı hızlı hızlı yokuşu çıkarken cılız bir miyavlama sesi işitti. Etrafına bakındı, nereden geldiğini kestirmeye çalışıyordu. Çalı hışırtıları da duyunca yavaşça o yöne gitti. Biraz araştırdıktan sonra yavru bir kedi buldu. Belli ki terk edilmişti. Uzun süredir beslenmediği her halinden belliydi. Cebinden mendilini çıkartıp, yavaş hareketlerle kediyi mendile sardı . Osman'dan zarar gelmeyeceğini hissetmişcesine sakindi kedicik. Osman '' Üzülme kediciiik ...Şimdii senin karnını doyuracağız. Sadece biraz sabretmen lazım. Seni yaradana kurban olayım ne güzelsin sen öyle. Annen seni terk mi etti ? Yoksa benim gibi öksüz mü kaldın? Sakın ha üzülme kedicik. Her daim yanımızda olan Rabbimiz var. O bizi hiç bırakmaz. Fatıma annemler de var hem. Senin için de ;  ben varım. Hiii...! Eyvah!! Geç kalacağız şimdi. Hemen gitmemiz gerek. Çok oyalandık'' diyerek, bir elinde mushafı diğer elinde kedi koşmaya başlamıştı bile.
Nefes nefese avluya girdiğinde her zaman olduğu gibi henüz kimse gelmemişti. Osman, kediciği çeşmenin yanındaki siyah mermer sütunun üzerine bırakıp koşarak bahçenin köşesinde kuşların yem yediği kaptan biraz ekmek alıp döndü. Ekmek parçalarını yavaşça kedinin önüne koydu.
''Al bakalım kedicik. Afiyetle ye! ''
Kedi bir Osman'a bir de ekmek parçalarına bakıp. Sadece 'miyav' demekle yetindi. Belli ki biraz da olsa Osman'dan korkuyordu.
Osman '' Aaa..Üzülme kedicik. Ben iki güne bir kuşlara ekmek getiriyorum. Bunları sen yiyebilirsin. Merak etme. Ben kimseye haksızlık yapmam. Neyse sen ye hadi. Benim işlerim var. Daha sonra seni görmeye gelirim ''deyip kedinin yanından ayrıldı.
Osman'ın yanından gitmesiyle hemen ekmekleri yemeğe başladı yavru kedicik. Bu esnada Osman'da hergün yaptığı şeyleri yapıyordu. Onun hep herkenden gelmesinden dolayı hocası medresenin anahtarını ona vermiş ve talebeler gelmeden yapılması gereken görevler için Osman'ı görevlendirmişti. Herkesten önce gelir, camları açıp, odaları havalandırır, daha sonra dersinin başına oturup tekrar yapardı Osman. Ders bitiminde bazen bahçedeki çiçekleri sular, bazen ise hocasına yardım ederdi. Her vakit gözleri hocasının üzerindeydi Osman'ın. Onun her hareketini takip edip, dersleri can kulağıyla dinlerdi. Onun gibi bir müderris olmak istemekteydi çünkü.

Görevlerini yerine getirdikten sonra mushafını alıp koşarak yavru kedinin yanına gitti.
''İşte geldim kedicik. '' kedinin önünde ekmekleri görmeyince '' Aferin. Hepsini yemişsin. Zaten israf haramdır. Şimdi dersimi tekrar edeceğim. Yanlız kalmayasın diye buradayım. Sakın dikkatimi dağıtma tamam mı? '' tüm bunları tatlı bir gülümsemeyle söyleyip hemen yüksek sesle dersini okumaya başladı. Tüm bahçeyi güzel bir ALLAH (subhanehü ve teala) kelamı kaplamıştı. Bir süre sonra en yakın arkadaşı Hasan koşarak yanına gelidi. Onun geldiğini görünce mushafını kapatıp yüzünü ona döndü.
'' Esselamü aleyküm ve rahmetullah Osman '' kocaman bir tebessümle her zamanki gibi selam vermişti Hasan.
'' Ve aleyküm selam ve rahmetullahi ve beraketüh Hasan kardeşim. Dersini iyi çalıştın mı? '' diye selamını aldı can dostunun.
'' Bi iznillah. Sana sormuyorum sen zaten bir kaç gün önceden çalışıyorsun. İşini sağlama alıyorsun. ALLAH azze ve celle aynı azmi bize de versin inşaaALLAH. ''
'' Siz de bir gün tekrarlı gidiyorsunuz. Yani sizin de dersleriniz her daim hazır. Ben sadece olur ya hastalık vs. olursa diye bir kaç gün daha ileri çalışıyorum. Aaa... Bak sana ne göstereceğim.'' Osman biraz yana kayarak Hasan'ın kediyi görmesini sağladı.
''Ne güzel bir kedi böyle. Nerden buldun Osman.
''Medreseye gelirken çalılıkların arasında gördüm. Herhalde annesi terk etmiş. Ben de aldım buraya getirdim. Beraber bakarız. Sen de hayvanları seversin. Hem ona yiyecek vermemiz de bizim sadakamız olur.''
''Haklısın. Çok iyi yapmışsın. Kedinin önündeki ufak kırıntılara bakılırsa karnını doyurmuşsun. Şimdilik kedi burada kalsın. Artık içeri girelim. Bak diğerleri de bahçe kapısında göründü. Hocamız neredeyse gelir. Aaa..Bu arada takken koşmaktan kaymış düzelt.Biliyorsun hocamız her konu da çok düzenlidir. ''
'' Pek a'la.İşte oldu'' derken takkesini düzeltmişti Osman. ''Haydi ! Gidebiliriz Hasan.''

Hocanında gelmesiyle derse başlarlar. İlk euzü besmele çekilip dua edilir. Çünkü dua her işin başıdır. Talimli şekilde hep beraber yeni dersi okurlar. Hepsi dersini tam ve eksiksiz verdiğinde öğle namazı vakti girmek üzeridir. Hocalarıyla beraber abdest tazeleyip medresenin yanında ki camiye giderler. Hafız Ali Hoca güzel bir kıraatle namazı kıldırır. Namaz bitince herkes öğle yemeği için evlerine gider. Hergün öğle namazından sonra bir saat kadar dinlenme vakitleri vardır.
Osman eve geldiği vakit ilk önce tüm aile fertlerinin ellerini öper sonra hızlıca yemeğini yemeğe başlar. Fatıma Hanım:'' Hayırdır evladım ! Ne bu acele ? Bir şey mi oldu ?''
Annesinin telaşlandığını fark eden Osman: '' Yok anneciğim. Bugün yavru bir kedi buldum. Yemeğimi yedikten sonra ona yemek götüreceğim ondan acele ediyorum''
''Ah benim merhametli oğlum. Bir kedinin bile biraz aç kalmasına göz yummuyorsun. Rabbim merhametin arttırsın.''
Annesinin gözlerinin yaşardığını görünce hemen konuyu değiştirir Osman :'' Anneciğim çok yakında hafızlığa başlayacağız. Hocamız çok hızlı öğrendiğimiz için eğitimimizin normalden kısa süreceğini söyledi. Hepsi senin ve büyüklerimin duaları sayesinde'' diyerek yemeğini bitirir.
'' Evladım ALLAH azze ve celle sana berrak bir zihin ve kuvvetli bir akıl vermiş. Bu ikisine iman dolu bir kalp eklersen eğer; başarı her daim seninle olur. Buradaki tahsilin bittikten sonra İstanbul'a gideceğiz orada devam edeceksin nasipse. Haydi şimdi kalk dişlerini misvakla. Ben de kedin için yiyecek hazırlayayım.''
'' Peki güzel anneciğim. ALLAH azze ve celle senden razı olsun.'' der ve hemen dişlerini misvaklamaya gider.
Annesi ıslatılmış ekmekleri bir örtüye sarıp Osman'a verir. Kedisiyle oynayacak olmanın sevinciyle koşarak yokuşu çıkar Osman....

Aradan dokuz aya yakın bir süre geçmiştir. Osman ve arkadaşlarının hafızlıklarının bitmesine sayılı günler kalmıştır. O günlerden birgün, hocasının önünde bugüne kadar ezberlemiş olduğu tüm sayfaları verirken sonlara doğru bir yerde ezberi aklına gelmez. Hocasının tam ve eksiksiz ders aldığını bildiğinden boncuk boncuk terler boşalır Osman'ın anlından fakat nafile. Bir türlü hatırlayamaz o ayeti. Hocası mushafı kapatıp Osman'a verir. '' Git ve tekrar et'' der. Osman yüzü kıpkırmızı, köşedeki rahlesine gider ve tekrar etmeye başlar. Tekrar baştan vermesi gerekiyordur dersi. Çünkü kural böyledir. Kur'an hafızının unutma hakkı yoktur. Yanlış okumak söz konusu bile değildir zaten. Kur'an-ı ezberlemeye başlamadan önce son üç cüzü ezberlemişlerdir. Takıldığı yer ise yirmi yedinci cüzdeki Kamer suresinin elli üçüncü ayetidir.  وَكُلُّ صَغِيرٍ وَكَبِيرٍ مُسْتَطَرٌ
Her vakit severek okuduğu Kamer suresinin son ayetleri bir türlü gelmemiştir aklına. Vardır bir hikmet der ve bakara suresinden tekrar etmeye başlar. Öğle namazı vakti girince namazlarını kılarlar ve ara vermeden derslerine devam ederler. Hafızlığın son demlerindedirler.Ara vermeye vakitleri yoktur. Hocasının : ''Osman! Gel evladım'' demesi üzere tekrar oturur hocasının önüne. Euzü besmeleyi çekerek Fatiha suresinden okumaya başlar. İkindi vaktinin girmesiyle ara verirler ve namazlarını kılıp tekrar derslerinin başına geçerler. Kaldığı Saffat suresinden devam eder Osman. Kamer suresinde takıldığı o ayete gelince ne hikmettir ki yine hatırlayamaz. Bir öncekinden daha çok ter basar Osman'ı. Hocasının yüzüne bakamaz. Gözleri dolar fakat hiç sesini çıkarmaz. Hocası tekrar sakince mushafı kapatır, eline verir ve ''Git ve tekrar et''der. Herkesin bakışları üstünde rahlesinin başına geçer Osman. Akşam namazı kılınmış, tüm talebeler evlerine gitmiştir. Osman rahlesinin başında defalarca o ayeti tekrar eder. Yatsı vakti gelince hocasıyla beraber namazı kılmak için camiye giderler. Tekrar medreseye döndüklerinde Osman, hocasının önüne dersini vermek üzere oturur. Hocası tek defaya mahsus Saffat suresinden başlatır. Osman Kamer suresine geldiğinde derince bir nefes alır ve en güzel kıraatiyle okumaya başalar. Fakat tekrar aynı ayette takılmıştır. Artık dayanamaz ve ağlamaya başlar. Gözlerinden inci taneleri dökülürken başını kaldırır ve hocasının yüzüne bakar. Hocasının yüzünü düşünceli bir hal almıştır. Başka vakit olsa iyi bir ceza alacağını bilen Osman hocasındaki bu düşünceli hale bir anlam veremez. Bir müddet sessizce bekler Ali hoca. Talebesinin üzerinde bir hal vardır. Bu küçük yaşta büyük bir ilme müşerref olduğu için kalbine kibir mi gelmiştir yoksa üstün başarıları nedeniyle nazara mı gelmiştir ? Yahut bu ALLAH azze ve cellenin Kur'an talebelerini hafızlığın her vaktinde ayrı imtihanlarla sınadığı o imtihanlardan birimidir bu? Vakit gece yarısına geldiğinden teheccüd için evine çekilir Ali hoca. Bu defa Osman'a bir şey söylememiştir. Hocasının gitmesiyle gözyaşları daha da şiddetlenir. Küçük kalbinde inanılmaz bir acı hisseder. Birden aklına bakara suresi يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ اسْتَعِينُواْ بِالصَّبْرِ وَالصَّلاَةِ إِنَّ اللّهَ مَعَ الصَّابِرِينَ
''Ey iman edenler! Namaz ve sabırla ALLAH'tan yardım isteyin. ALLAH sabredenlerle beraberdir.''  yüz elli üçüncü ayeti gelir.Mushafını alarak medresenin avlusuna çıkar. Başını gökyüzüne diker'' Ey göklerin,yerin ve her ikisi arasında bulunanların Rabbi olan ALLAH'ım bana yardım et'' der. Başını indirdiğinde bahçe kapısında babasını görür.
Ahmed efendi yatsı namazı için camiye gittiğinde Osman'ın dersinin daha bitmediğini görmüştür. Vakit gece yarısına yaklaşırken medreseye gelmiş Osman'ın ders verişini bahçeden dinlemiştir. Hoca efendinin gitmesinden bir müddet sonra Osman da medreseden gözleri yaşlı halde çıkmıştır. Oğlunun küçük yaşında imtihanlarla karşılaştığına şahit olan Ahmed efendinin de kalbi titrer, gözleri yaşarır.

Babasının bahçe kapısında kendisini beklediğini gören Osman hızlı adımlarla yanına gider. Babası hiç bir şey söylemeden ona sıkıca sarılır. Geri çekilip, gözlerinin içine baktığında إِلاَّ تَنصُرُوهُ فَقَدْ نَصَرَهُ اللّهُ إِذْ أَخْرَجَهُ الَّذِينَ كَفَرُواْ ثَانِيَ اثْنَيْنِ إِذْ هُمَا فِي الْغَارِ إِذْ يَقُولُ لِصَاحِبِهِ لاَ تَحْزَنْ إِنَّ اللّهَ مَعَنَا فَأَنزَلَ اللّهُ سَكِينَتَهُ عَلَيْهِ وَأَيَّدَهُ بِجُنُودٍ لَّمْ تَرَوْهَا وَجَعَلَ كَلِمَةَ الَّذِينَ كَفَرُواْ السُّفْلَى وَكَلِمَةُ اللّهِ هِيَ الْعُلْيَا وَاللّهُ عَزِيزٌ حَكِيمٌ
''Eğer siz ona (Peygamber'e) yardım etmezseniz, Allah ona yardım eder. Hani o kâfirler, onu Mekke'den çıkardıkları vakit sadece iki kişiden biri iken, ikisi de mağarada bulundukları sırada arkadaşına «Üzülme, çünkü Allah bizimledir.» diyordu. Allah onun kalbine sükûnet ve kuvvet indirmişti ve onu görmediğiniz bir orduyla desteklemişti. Kâfirlerin sözünü alçaltmıştı. Yüce olan Allah'ın kelimesidir. Ve Allah güçlüdür, hikmet sahibidir.'' Tevbe 40. ayeti okudu.
''Sen de biliyorsun ki Rabbimiz her daim bizimle. Bize şah damarımızdan daha yakın. Hem her zorlukla beraber bir kolaylık vardır. Her zorlukla beraber bir kolaylık vardır. Biliyorum daha beş yaşında bile değilsin. Ama unutma ALLAH hep en büyük imtihanları En sevdiğinine Efendimiz aleyhisselama vermiş. Sonra da imtihanların büyüklerini sevgi sırasına göre göndermiş. Hem bak Rabbimiz Rasulüne (sallallahü aleyhi vesellem) ne diyor:
(Resulüm! Onu hemen ezberlemek için acele ederek dilini kıpırdatma.)
 (Çünkü onun derlenip toplanması Bize aittir!)
 (O halde biz onu okuduğumuz zaman sen onun okunuşunu takip et.)
(Sonra onun açıklaması da yine Bize aittir.) Kıyamet suresi 16,17,18,19. ayetler.
''ALLAH azze ve celle Efendimiz aleyhisselama acele etme onu biz toplayacağız buyuruyor. Sen ihlaslı ol yeter ki. Hem daha küçük yaşta böyle imtihanların oluyorsa demek ki ALLAH azze ve celle seni ileride çok büyük işler için hazırlıyor demektir. Sakın ümitsizliğe düşme Rabbimiz ne buyuruyor  Yusuf suresi 87. ayette: («Ey oğullarım, gidin, Yusuf'u ve kardeşini araştırın. Allah'ın rahmetinden ümit kesmeyin; zira kâfir kavimden başkası Allah'ın rahmetinden ümit kesmez.» ) yine Hicr suresi 56.ayetinde: (Dedi ki: «Sapıtmışlardan başka kim Rabbinin rahmetinden ümidini keser. //)
Osman sen edepli, kalbi merhamet dolu bir çocuksun. ALLAH azze ve cellenin rahmeti , Rasullullah sallallahü aleyhi ve sellemin övgüsüy ve ana-baba duasıyla ilim ehlinden olacaksın inşaaALLAH. Şimdi anneni daha fazla meraklandırmadan eve gidelim. Teheccüdlerimizi kılar dinleniriz.''
Babasının tüm dediklerinin çiçeğin suyu emmesi gibi kalbine yerleştirir Osman. Bir elinde babasının eli diğerinde mushafı eve giderler.
O küçük çocuk bütün gece sabır ve namazla Rabbinden yardım ister. Sabah namazına giderken yanına mushafını da alır. Namaz bittikten sonra babasıyla eve dönmez. Caminin karşısındaki ormanı izlemeye başlar. ALLAH azze ve celle izin verirse bugün tüm Kur'an-ı yanlışsız verecektir. Tüm gece son kalan bir kaç sayfasınıda hıfz etmiştir. Hadis-i Şerifte buyrulduğu üzüre :Yüce Allah şöyle buyuruyor: --_--‘Kuran okumaktan dolayı kim benden bir şey isteyecek durumda olmazsa ben ona benden isteyenlere verdiğimden daha üstününü veririm.’ (Tirmizi ve Darimi)
Osman hem sabretmiş, hem namaz kılmış, hem de bol bol Kur'an okuyarak Rabbini zikretmişti.
Yemyeşil tepelere, ALLAH'ın zikriyle sallanan ağaçlar ve öten kuşlara dalıp Davud aleyhisselam gibi zikretmeye başlamıştı Osman. Rasullullah Efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem)in  öğretmiş olduğu sabah dualarını hafif yüksek sesle okuyordu. Kendisine doğru gelmekte olan ayak seslerini duymuyordu.
Hafız Ali Hoca talebesi Osman'ı cami avlusunda tepeleri izlerken görünce yanına gider. Talebesi geldiğini fark etmemiştir. Hadis-i şeriflerden öğrenmiş oldukları sabah zikirlerini okumaktadır. Bir müddet talebesinin huzurlu çehresini seyreder Ali Hoca. ALLAH azze ve celle onu bu sayılı yerlisi olan yayla da bile talebesiz bırakmamıştır. Binlerce kez hamdolsun Rabbime der ve Osman'a seslenir : ''Esselamü aleyküm ve rahmetullah''
Osman hocasının selamını işitince yerinden sıçrayarak kalkar : '' Ve aleyküm selam ve rahmetullahi ve beraketüh Hocam. Geldiğinizi fark etmedim. Kusuruma bakmayın.'' der saygıyla.
''Peki. Dersin hazır ki burada oturuyorsun. Gel o zaman, okumaya başla dersini. '' diyerek yavaş yavaş medreseye doğru yürür Hafız Ali Hoca.
Hocasının 'okumaya başla' sözünün hemen ardından dersin okunması gerektiğini bilen Osman euzü besmele çekerek derse başlama duasını eder. Sonra Fatiha suresinden, bakara suresinin ilk on sayfasına gelinceye kadar sakince okur, bu sırada medresenin yanına gelmelerine rağmen hocası içeri girmez. Osman okumaya devam ederken beraber sık ağaçların olduğu tarafa doğru giderler. Osman maide suresini okurken, medresede ders vakti girmiştir.Ali hoca, ormanlık alandan yürüyüşünü tekrar medrese yoluna çevirir. Uzaktan medrese kapısında Hasan'ı gören Ali hoca onu eliyle yanına çağırır, bu sırada Osman'a da okumasını durdurmasını söyler. Hasan yanlarına gelince ''Dersinizi iyi tekrar edin. Bugün derslerinizi sırasıyla dışarıda vereceksiniz. Haydi hemen dersinin başına'' diyerek Osman'a döner ve ''Devam et '' der.
Hasan hocasının arada açık havada, yürüyerek ders aldığını bildiğinden koşarak medreseye gider, arkadaşlarına haberi verip hemen dersini tekrar etmeye başlar.
Hocalarının dışarıda, hareket halindeyken ders almasının sebebini kavramıştır talebeler. Her durumda ezberlerini tam ve eksiksiz okumalarını istemektedir hafız Ali hoca. Çünkü onlar Kur'an-ı Kerimin taşıyıcılarıdır. Kalpleri ve zihinleri, her ne hal üzere olurlarsa olsun; ALLAH subhanehü ve tealanın kelamını sapasağlam muhafaza etmelidir.
Osman, Nur suresine başlayacağı zaman bir ağacın gölgeliğine oturur Ali hoca. Osman da hocasının önünde diz çökerek, ezberine devam eder. Öğle namazı vaktinin girmesiyle camiye giderler. Namaz bitiminde Ali hoca yerinden kalkmaz, tüm talebelerine camide derse devam edeceğini söyler. Osman da tekrar hocasının önüne oturur ve kaldığı yerden ezberine devam eder. İkindi vaktine az bir müddet Nas suresini de okuyarak hıfzını tamamlar. Hocası mushafı kapatır. Osman hemen hocasının elini öper. Tüm arkadaşları Osman'ı teker teker tebrik ederler. Osman hepsiyle kucaklaşır. Diğer talebeler de derslerini vermeye başlar. Osman medresede hıfzını ilk tamamlayan olmuştur ALLAH azze ve cellenin yardımı sayesinde. Hocası, Osman'a talebelerden birinin dersini alarak kendisine yardımcı olmasını ister. Osman, Hasan'ın dersini almaya başlar. Akşam olup herkes dersini bitirdiğinde evlerine dağılırlar. Osman sevinçle evine gider. Her ne kadar artık Kur'an taşıyıcısı da olsa o, hala küçük bir çocuktur.  Koşarak annesinin boynuna sarılır ve hıfzını ALLAHın yardımıyla tamamladığını söyler.
Fatıma hanım uzun süre gözyaşalarına hakim olamaz. Oğlunu defalarca öper. Tüm aile Osman'ı tebrik eder. Ahmed efendi, Osman'ı bir Abdülhamid altınıyla ödüllendirir.
Bir hafta gibi bir sürede medresedeki tüm talebeler hıfzını tamamlar. Tüm yayla sakinlerinin çağrıldığı bir tören düzenlenir. Medrese birincisi Osman olmuştur. Bu nedenle açılış Kur'an tilavetini o okur. Dualar, tekbirler ve salavatlar eşliğinde Ali hoca her talebesine icazetini(diploma) verir. Kesilen kurban etleri kavrulur, pilavlar pişirilir, yemekler tüm yayla sakinlerine dağıtılır. Herkes bu nur yüzlü, yaşları daha ufacık fakat gönüllerinde ALLAH kelamı taşıyan bu gonca misali yavrulara gıptayla bakar.

Trabzon'un ufak nüfuslu bir yaylasında bunlar yaşanırken, İstanbul'da Osman bey konağındaki hava birazcık daha farklıdır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder