1 Eylül 2014 Pazartesi

2.Bölüm

Gülpare Dolmabahçe taraflarından at arabasına binmek üzere evden çıkmıştır. Aklında bin bir düşünce vardır. Kendi kendine :'' Eğer yakalanırsam idam bile ederler. çabuk tutmam lazım'' der.Tenha bir sokakta karşıdan hızla gelen bir at arabası kaçmasına fırsat bile tanımaz Gülpare'nin. Şaha kalkmış at nalları başına çarpan Gülpare olduğu yere yığılır. Osman'ı göğsüne sımsıkı sarmıştır.Ne hikmettir ki bu şiddetli yere düşme sonucu bile Osman uyanmaz.Kollarıyla evden çıktığından beri muhafaza ettiği Osman at arabasından hiç etkilenmemiştir.
At arabasının şoförü azılı bir hırsızdır.Karşıdan gelen yapılı kadını görmesine rağmen hızını kesmez. Atların şaha kalkmasıyla yere düşen kadını hiç umursamaz  ve atlara sert bir kırbaç darbesi indirerek yoluna devam eder.
Gülpare son anlarını yaşadığını fark etmiştir.Ağır ağır kollarından Osman'ı çıkartır. Gül kokulu yavruya hasretle  bakar.Yavrunun eşyalarını yaktığı sırada Osman'ın anneannesi Zehra teyzenin takmış olduğu kolyeyi boynundan çıkarmış olduğu halde atmaya kıyamamış yanına almıştır.Son kalan kuvvetiyle bohçasının içinden kolyeyi bulur ve Osman'ın boynundan yarım yamalakta olsa geçirir. Gülpare'nin kolyeyi geçirirken boynuna defalarca değmesiyle uyanan Osman avazı çıktığı kadar ağlamaya başlar.Onun uyandığını fark eden Gülpare de sessizce ağlar .Şimdi bu yavru ne olacaktır ? Yoldan birilerinin geçmesini beklerken at nallarının sesini duyunca elini kaldırmaya çalışır.
Tenha sokağa giren at arabacısı Ali yerden yatan Gülpare'yi görür görmez arabayı durdur.
Arabanın durması üzere penceresini açan Doktor Ömer Efendi arabacıya seslenir : '' Ali ne oldu evladım? Neden durduk ?''
Arabacı :''Efendim yolda yatan bir kadın ve yanından ağlamaktan sesi kısılmış bir yavru var.Ne emredersiniz ? '' der.
Doktor Ömer Efendi telaşla arabadan ineceği sırada kızı Fatıma ''Beybabacığım izniniz olursa ben de sizinle gelebilir miyim ? '' diyerek elini tutar.
Dr. Ömer Efendi kısa bir an düşündükten sonra izin verir.  Gülpare'nin yanına geldiklerinde Fatıma kadının bir şeyler söylemeye çalıştığını fark eder.Yanına diz çöküp dinlemeye başlar.
Gülpare gücü yettiğince '' Lütfen ona iyi bakın kimsesi yoktur '' diye Osman'ı göstererek ölmüştür.
Son anına kadar Gülpare  içindeki şeytanın sesini dinlemiş ve  Osman'ı ailesinden tamamen koparmaya çalışmıştır.

Gülpare'nin yaptıklarından habersiz olan Fatıma için için genç kadına ağlamaktadır. Babasına dönerek : ''Beybabacığım kadının dediklerini sende işittin. Şu yavrucağızın kimsesi kalmamış son yakınını da feci bir kazaya kurban vermiş. Eğer siz de uygun görürseniz onu ben almak istiyorum. Sizin de bildiğiniz üzere kısa süre önce iki yaşındaki yavrumu toprağa verdim. Belki de bu ALLAH'ın bize gönderdiği bir rahmettir. Rica ediyorum böyle tatlı bir yavruyu ıslahhaneye bırakamam '', diyerek ağlamasını sürdürür.

Dr. Ömer Efendi kızının hali karşısında ilk ne yapacağını bilemez şaşırır kalır. Bir müddet düşündükten sonra babalık duygusu ağır basar ve kızının isteğini kabul eder. Arabacı Ali'ye dönerek :'' Oğlum üç sokak ileride kolluk kuvvetleri var.Git onlara haber ver. Yalnız bebekten bahsetme.Duyduğun üzere zaten kimsesiz kalmış. Eğer kolluk kuvvetlerine söylersek vekalet işlemleriyle vakit kaybederiz. Sen de biliyorsun ki acil Trabzon'a yetişmemiz gerek.Yeterince vakit kaybettik.Trabzon'da işleri halleder halletmez İstanbul'a tekrar uğrayacağım.Nasipse o zaman vekalet işlemlerini de tamamlarım. Haydi göreyim seni , biz arabada seni bekliyor olacağız.''der.
Ali : '' Emriniz olur '' der ve koşarak uzaklaşır. İçinden ''Eğer Ömer Efendiyi tanımasam böyle bir şey yapmam. Kendisi pek hayır sever , gönlü açık ,latif bir şahıstır.Zaten Trabzon'da acil hastalar olmasa asla böyle bir şey yapmaz , işleri bitince haberde verecekmiş. Daha fazla gecikme yapmayalım artık,'' diye geçirir.

Yarım saat sonra kolluk kuvvetleri olay incelemesini tamamlar. Gülpare'nin cesedini alarak olay mahallinden uzaklaşırlar.Ali detayları Dr. Ömer Efendi'ye anlattıktan sonra yollarına devam ederler.

---------------------------------------------------------------------------------

O kapkara gecenin sabahı Osman Bey Konak'ın da ölüm havası solunuyordu. Aişe sabah ezanıyla kendine gelmişti. Abdest alıp seccadesinin başına geçti. Tadil-i erkana uygun namazını eda edip ellerini dertlerini de devasını da veren Rabbine açtı. ''Ya Rabbii , ya Rabbii ! Sen göklerin ve yerin ikisi arasındakilerin Rabbisin. Her şeyi hakkı ile işitip , en iyi bilensin. ALLAHım halimi sana arz ediyorum. Kusurlarımı bağışla, affet. Bana vermiş olduğun bu imtihanı izninle geçebilmemi sağla. Yavrumun nerde, ne durumda olduğunu sen en iyi bilensin. Ona yardım et. Tez zamanda bizi birbirimize kavuştur. Rabbim hikmetinden sual olunmaz. Bizim hayır gördüğümüzde şer , şer gördüğümüzde hayır vardır. Rabbim evladımı sana emanet ediyorum. Onu şerli kimselerin şer'inden koru .Senin yolunda imanla yaşamasını nasip et. ALLAHım her ne hal üzere olursa olsun onun yönünü hep sırat-ı müstakıme çevir.Ya Rabbii gönlüme ferahlık ver. Bana afiyet ver. Ne olursun ALLAHım dayanma gücü ver.Dayanma gücü ver ''...

Güneş gökyüzüne yükselmiş neredeyse öğle ezanı okunacaktı.Aişe Hanım hala seccadesinin üzerinde el açmış Rabbine niyaz ediyordu. Bu durumu uzaktan izleyen Abdulhamid Efendi'nin de ondan bir farkı yoktu aslında. Fakat o hanımı ve evlatları için güçlü durmalıydı. Hizmetlilerden yiyecek hafif bir şeyler getirmelerini istedi. Hanımı dünden beri bitkin düşmüştü.Kendisi de pek iyi durumda değildi ama onu için öncelikli olan Aişe'ydi. Gelen tepsiyi alıp hanımının yanına diz çöktü.Efendisinin gelmesiyle duasına 'amin' deyip ellerinin yüzüne süren Aişe başını onun omuzlarına yasladı. Abdülhamid'de onu sıkıca sardı. İkisi de hüngür hüngür ağlamaya başladı. Canları yanıyordu. Biricik yavruları hasetçi, kindar bir hain tarafından kaçırılmıştı. Kim bilir ne hallerdeydi şuan yavrucak. Ya bulunamazsa ! Ya bir daha dönmezse! Ağlama sesleri odadan taşıyordu. Hizmetliler bu durumu Şahika Hanıma haber vermek için odasına gittiklerinden Şahika Hanımı da aynı hal üzere buldular. O da seccadesinin başında, elleri semada içli içli ağlıyordu. Ailenin bu hazin hali bütün çalışanları büyük bir yasa boğdu. İkizlerin dadısı dünden beri Mahmud'u susturamıyordu. Kardeşinin yokluğunu fark eden garip yavru olanları anlamış gibi hiç durmaksızın ağlıyordu.ALLAH azze ve celle Osman Bey Konağını  büyük bir imtihandan geçiriyordu. Bütün ev ahalisi de bunun farkındaydı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder